Ağustos 31, 2010

anonim okurlarım:)

           Bazen yolda yada herhangi bir yerde bir tanıdığınıza rastladığınız fakat o esnada kendinizi hazır hissetmediğiniz için ya da başka bir nedenle o kimseyi görmezlikten geldiğiniz vaki değil mi? Peki, daha sonra o kişiyi sahiden gördüğünüzü teyit edecek bir araştırma yapıyor musunuz? Hayır, buna gerek duymuyorsunuz. Çünkü daima gözlerinize inanıyor ve nedense kendinize fazlasıyla güveniyorsunuz. Görmeyi reddettiğiniz o kimse ya bir hayalden ibaretse? Ya olmayan birine karşı bilinçli ve geçici bir körlük içindeyseniz? imkansız mı? 
Ne derseniz deyiniz, çok zayıf ve küçük de olsa böyle bir ihtimal var. 
           Kayıtsızlık , bir yok etme çabasıdır. Fakat bu yok etmeye yeltendiğimiz şeyin varlığını kesin bir biçimde kanıtlamaya yetmez. İşte, ben de gerçekliğinden emin olmadığım olaylar ve durumlardan dikkatimi esirgemeye özen gösteriyorum.
                                                       

Ağustos 29, 2010

ha'l

seviyorum bu halimi duruyorum öylece denize karşı parmaklarımın arası kum dolu hafif bir rüzgar esiyor denize doğru yavaş yavaş yürüyorum sanki...
içimden hafif bir müzik yükseliyor karnımdan yükseliyor göğsümü daraltıyor ve kulağıma oturuyor ...
aksini duyuyorum sanki dipsiz bir kuyudan geliyor yok yok taş plakta müzeyyen senar söylüyor benzemez kimse sana diyor ne derin ne hisseredek söylüyor hatun samimi işte ki çook zevkli dinlemesi onu yüreğine sağlık diyorum başımı çevirince oda hafif aydınlanıyor uzanıyorsun kanepede üstün açık yine koca bir tekmeyle savmışsın örtüyü öyle boylu boyunca uyuyorsun o'rdan gelmişsin yıkamak istiyorum ellerimle arıtmak seni ama huysuzlaşırsın gece gece çekemem, bazen bencilliğim tutuyor elbet bende insanım görmesin diyorum dengesi çok bozuluyor ama bu fena hem de ne fena haddini bil irem diyorum o daha bir çocuk...
dün bir yıldır girmediğim bir eve girdim eşyalar yerli yerinde ama girdaba çekilmiş gibi nefessiz kaldım sanki film izliyordum yada bi kabustu ağlayarak uyandım dışarı çıktım nefes aldım. gözyaşlarım niyeydi bilmiyorum belki de herşeyin boşuna oluşuna olabilirdi ben gitmiştim herşey devam etmişti hem de dolu dizgin ve fütursuzca ve sonsuz bir cür'etle... sanırım ağır gelen bensiz de mutlu olunuşuyla aslında benimle olamadığı mutluluktu sanırım

köprüden önce son çıkış...

Bu gökkuşağı bile betondan kent ki çoğu zaman benden tenha
ve yüreğimdeki çiçekleri umursamaksızın beni çiğneyen arabalar yollar ve bu kalabalık
öylesine yaşamak mesaisinde hep
ve her görüşümde yollarda mutlu yüreğimi
ürküten içimdeki mavi gözlü çocuğun en güzel oyuncağını
düşlerimi inciten ağızlar dolusu
ve en büyük harflerle kural diye bağıran o malum uyarı: KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ …

Görülesi değilmidir ötesi köprünün…
Ya bir kalp atımı kadar yaklaşacaksam aradığım her ne ise’ye?
Ya düşlerimin en cesur kuşu konmak üzereyse düş bahçemin ekinine?
Yarını bilememekteki o gizemli cazibe değil ise
tüm acıları ve acımasızlığına rağmen ‘yaşamak güzel’ dedirten söylesene nedir?
Ya köprünün sonundaki geceyse çaresi fırtınalar vadisinde yalnız bir kır çiçeği küskünlüğümün…

‘köprüden önce son çıkış’ yaşamakla örselenmiş yüreklerin saklı ve sinsi kaygıları…
Kabusları yani sevmek korkaklığı!
Düşlerine seneryo yazmaktan ürken
hayata ve onu yaşamaya erkenden kırık not vermiş ,
aşkın mutluluğun -delinin kuyuya attığı taşların-
tek ve doğru bir açıklaması olduğuna inanmış yüreklerin
kuralları…
yasakları…
doğruları…

Doğru nedir anlatsana!
Nasıl yaşar ne ile beslenir?
Bencil mi yoksa sevecenmidir?
Gözleri varmı dır mesela
Ve varsa bile seninkiler kadar güzelmidir???

mesleğim:)

       inşaat teknikeriyim yıllarca betonarme proje hesabı ve çizimi ve yine sıhhi tesisat projesi çizimi yaptım yıllarca diyorum 2003 ten bu yana işte. Diğer insanlara da bilmediği yerler, hayatlar yokmuş gibi geliyor mu acaba? sanki kapadım gözümü kayboldu dünya... Anlamaya çalışmadığınız için belki de bilmiyorum yıllarca yaptığım iş için çevremin bana kör olduğunu hissetmem gibi bir duygu aslında bu açayım mı biraz; belki gözlerinde büyüdü belki sadece umursamadılar belki ne yaptıklarının bilincine hiç varamadılar bilemiyecem ama böyle hissettim işyerindeki iremi hiç bilmedikleri için sadece yüzünü görüp sesini duydukları iremi bildiler. Evet  sığ bir bakış açısı  ile bakıyor dünyaya çoğu insan maalesef , bencillik tercih etmediğim birşey doğrusu nasıl bencil olmaz insan diyebilirsiniz bu mümkün müdür değildir de diyebilirsiniz ama ben tanıdığım insanlara kıyasla çok çok az bencilim inanın ki:)) herşeyin aşırısı zararmış - bünyeyede akla da ruha da- kendileriyle öyle meşguller ki gündelik ahmakça hırslarının etraflarını ağlarla çevreleyip gözlerini dünyaya ve insan olma erdemine kapadığını görümüyorlar... gözlerim açık evet kaç tane varsa hepsi  övünüyorum aslında böyle olması gerek herkesin ama hiçbirşey olması gerektiği gibi değil ki. Evet biraz ukala olabilirim ama ben insanların görünüşünü ve o anki konuşmalarını yani insanların samimiyet sandığı o sahte güleryüzlü uzun ayaküstü sohbetleri hiç sevmedim çok özledim tavırları falan komik oluyor iki tarafta birbirini kırmamak adına -güya iyi niyet bu kandırmaca- yazıyor ve oynuyor bense yapmıyorum yapamıyorum içimden gelmeyen birşeyi üzgünüm yok yahu ne üzülecem mutluyum ben gerçeğim çünkü siz yalandan birşeysiniz...
      neyse işimden bahsediyordum şöyle bir bakınca işimden ibaretim de kimse beni görmüyor demişim gibi geldi aslında o değildi demeye çalıştığım yani o da var ama sadece bundan ibaret değil bu ufak bir parça cümleye başlama bahanem aslında... Yıllarca o kadar çook susmuşum ki şimdi susmamam gerekiyormuş hep konuşmalıymışım gibi bir halim var gülüyorum durunca ne gevezeyim yahu diyorum yeni bir özellik bu benim için...
      son 8 aydır mimari ofiste çalışıyorum yıllardır kaçındığım mimari proje çizimi yapıyorum daha doğrusu yapmaya çabalıyorum. neden elimde o kadar imkan varken öğrenmemişim anlamadım tasarı kısmı keyifli hele ki farklı mimarileri araştırmak çok eğlenceli , dünyada süper çalışmalar var.

      Günün birinde şöyle rengarenk çalışkan ve kültürlü insanlarla çevrili güzelim sahil kenarı bir kasabada dostlarımla yaşlanacağım tek amacım bu hayatta göçebe ruhluyum evet bildin sırt çantamı takıp motoruma atlayıp aklıma gelen yere gideceğim ömrüm olursa elbet...belki 13 ümden beri hayalimdi bu ki ölene dek bunu isteyeceğim...

  

yol şarkılarım vol:4 rüzgar ol!

yitikhür denizime söyledim ben hep bu şarkıyı öyle dingin umutlu ve hevesli, çocukca hem de... kaanımın gözünde gördüğüm o sevgi dolu bakış gibi hemde
hiç gelmeyecek birine elbet

Nehrim ol gel ak yine kelebek ol gel uç yine
Çiçeğim ol gel aç yine rüzgar ol...

yol şarkılarım vol:3

deli kızım uyan konser kaydını dinliyorum şuan yıllardır bıkmadan hala kendime söylüyorum bu şarkıyı... dinliyorum evet coşuyorum vücudumu sıcak basıyor adrenalinim yükseliyor sanırım ama kendimden geçiyorum ne iyi gelior bana şebomun sesi...

sokaklar sakin geceler karabasan bu sözleri ilk duyduğumda çarpılmıştım sene 96 ben 14ümde bir küçük kadın cebelleşirken dünyayla , karabasanlarımın caddelere sokaklara kadar dökülebilceği ihtimali hem cezbetmiş hem ürkütmüştü. zira yıllar sonra karabasanlarımla bile -çoğunlukla- başeder olmam gerçekten keyif verici birşey şebom benim iyiki varsın beraber büyüdük o yüzden çook seviyorum ya seni bir dost gibi kalbimin sesisin sen...

tek tek seçemem elbet öyle çok ki sevdiğim şarkılar ama o an müzikçalarımın ekranına geldiğinde ileri gitmiyor durup dinliyorsam ruh halim o şarkıya oturmuştur bunu anladım. dedim ya keşfe çıktım dünyayı, kendimden başlayarak önce bir tanıyayım bakalım neymişim ben burdan dünyaya açılacağım:))

yol şarkılarım vol:2

yıldız daha vokalini mahfetmeden önce söylediği en güzel şarkılardan biri... hala içim titriyor dinleyince...
bende artık sensiz geçen geceler beni ihtiyar ediyor diyecek kadar bağlanacağım yada öyle bir tutkuyla şarkı söyleyeceğim bi insan istiyorum hayatımda

ruhidir benim adım...

                                          

Ağustos 28, 2010

yol şarkılarım vol:1 bardaktaki su , denizde kum kadar umarsızdım...

bugün teo günü ...
ne çook şey var teomanla ilgili yazacağım ne çok sever-d-im. ama en özelleri sanırım bugünkiler ... yok bu kadar değil:))
oysaki özgürlüğü seçmek başka vücütlar sevmek bir şehri tam kalbinden beyninden vurup gitmek var aklımda...
ne çok yazdım bu cümleyi ve ne tutkuyla istedim bunu gerçekleştirmeyi.
ah şimdi taksam longplayime bir plak dinlesem ne keyifli olurdu belki bir kadeh kırmızı şarap -çok soğuk değil faranjitim azmasın:)  
oğul; bu şarkıya vurulduğum zamanlarda anne değildim ama bi başka sanki şimdi: bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi ayrık otları dikenler bürümüş...
hayalperestin her kelimesi içime işliyor ama ayıramam ki:

O kadar haklısın ki dayanamıyorum buna
O kadar güzelsin ki çok çirkin kaldım yanında
Korkum yaralanman hayatta
O kadar yalnızsın ki dayanamıyorum buna
O kadar sıcaksın ki çok soğuk kaldım yanında
Korkum yaralanman hayatta hayalperestsin
Güzel hayaller peşinde
Çok gençsin yanlış insanlar kalbinde
Hayalperestsin
Güzel hayaller peşinde çok gençsin çok gerçeksi
n
Bu yüzden çok güzelsin 


 teoyu seviyorum seveceğim vede hep özel bir insan benim için neden mi dönemeçlerime bıçaktan keskin virajlarımda hep o vardı yanımda belki de sadece o vardı ben başkalarını sanarken...

ama bu başka bi yazı konusu bence

ruh ha'llerim

tam tasarlamadım -ki tasarı işi hep canımı sıkmış bişiydir- kurgu işini zaman içinde öğrenecem elbet...demiştim ya kendimi parçalara ayırıp o parçaları tanıyacağım öncelikle diye ve tabiki de bir bütün olarak seveceğim kendimi işte bunu yaparken beni bütünleyen , olmazsa olmazlarımı , dostlarımı , sevdiğim insanları , şarkılarımı ve sevdiğim kokuları biriktirmem gerek bunu biliyorum. Kafamda öyle çook şey varki bi sıraya koyabilsem çözülecem biliyorum kendimi...

kara

gitmek gelir içimden gitmek uzaklara çekip alır bir deli rüzgar tutar kara... yaşar kurt vaktim gelmiş benim dinlenilsin u zaman:))

Ağustos 27, 2010

sakin sessiz koltukta uzanmış yatıyorsun yüzünün her bakışını vücudunun her kıvrımını bilmeliyim ve her milimetresini özlemeliyim diyorum... bu tabiiki böyle istemeyle olacak bişey değil içinden gelecek diyorlar ya ben bu aralar özümsemeye taktım kendi hayatımı kendimi özümsüyorum ama en çook -o-nların aksine-
kendimi i-r-e-m i sadece isimden ibaret olmayanı elbet harf harf santim santim bölüp tek tek o parçaları elime alıp, çevirip yüzüme bakıyorum artık ve keyif alıyorum kendimi öyle yada böööyle kabul etmekten.

Ağustos 25, 2010

remnremirem

ilk bloğumun adı başlığımdı aslında ama değiştirdik mecburen neyse konu bu değil şimdi ben ve benim vakitsizliğimdir şuanki mevzuuu eveeet aynı zamanda taşıdığım karpuzlar epey büyükçe biliyorum ama çalışmayınca da kendimi çook kötü hissediyorum boşuna nefes alıyomuşum hissi hep içimde tembellik yapıyorum bu sefer -kötü haller basıyor bana- son yarım saattir statik hesap için kalıp hazırlayıp, üstüne bloğuma yazı tasarlayıp bi kenardan 3 kişiyle mesajlaşıp ve bi diğeriyle netten ve cepten konuşup aynı zamanda ayın yirmibeşi olmadan vereceğim siparişlere bakıyorum kaç puan oldu hımm indirim alalım su arıtıcının karı hımm güzeel hedefimin altı ama olsun bir dahaki aya olur inş:)) böyle böyle heyecanlanırken bi de baktım mutluyum...kaan erken uyudu sağol oğlum canımmm. birde sıkıldıysanız kusura bakmayın toplayamam ben hep böyle düşünür ve yazarım yani dağınık iii geceler

Ağustos 20, 2010

en güzel ağlayan erkekler:)

sherlock,şarlo,robert d.jr o mor halkalı yaralı deli gözler...

ölülerin bile çalışmak için hortladığı ayyyyy:))

bilmem kaç milyonuncu ağustos ayı sıcak bir ağustos günü çöl sıcaklarını uğurlayacakmışız hafta sonuna nihayet...
ama gözyaşıyla salgınla felaketle aczimizi gösteren bu dünyayla neden hala harpediyoruz anlamıyorum çoğu zaman, insanlar ölüyor doğuyor ve herşey rayında devam ediyor bir süre yoldan çıkıp tekrar oturuyor bakıyor görmüyoruz görsekte öyle işte ya da o kadar...
bir odam var yerde kitaplar ne yapsam uyusam kaybolsam diyor burak ne çok özlemişim sesini... artiz olmadan bunları da ne çook severdim bu -idimlerden de bıkarım yakında bünye monotonluğa agresif tepki veriyor hem değil mi ki iki günü birbirine eşit olan bizden değildir:)) yazacak öyle çok şey varki ama kurgu olayını tamamlamam gerek yoksa sayıklar gibi konuşmalarım gibi yazacam yine. güzel olsun dönüp baktığımda kendime kızmayayım istiyorum bu mu yazdığın diye.

Ağustos 19, 2010

uzunca bir girizgah o kadar şimdilik...


dünden beri yazmayı tasarladıklarımı karalamadığım için bir yere, hatırlayamıyorum üzgünüm... yok ya ne üzülecem denizde kum bende kelime:)) mart 11 itibariyle başlamışım yazmaya ne de güzel başlamışım bu cümleler benim mi dedim geri dönüp okuyunca notlarımı ama daha değil sürpriz olacak tam oluşturayım ondan sonra yazacam :)) bir haftadır bloğuma yazacam bi türlü fırsat bulamadım ve kontolüm dışında gelişen hayatım günden güne beni daha fazla sinirlendiriyor. işyerinde net yok, evde ise kaan sürekli tepemde anne olmak ciddi sabır gerektiren bir iş en azı da bende mi mevcut şuan onu sorguluyorum offf
neyse nerde kalmıştım... konumuz daha doğrusu konum müzik, ben ,bendeki müzik... sendeki gözler bendolsa neyse bugün yeterince lavuklaşmıştım ama bu migren beni epey yoracak sanırım evet bi de dün migrenim olduğunu öğrendim daha otuzuma varmadan çürüğe kaldıracaklar beni yaw çok kötü boyun sırt bel baş o hooo

Ağustos 15, 2010

deniz ve kaan

canım oğlum bu sene üçüncü kez denize gitti onun tek derdi kum oynamak henüz yüzme faslına geçemese de çook keyif aldı bugün şuan bestil şeklinde yatıyor bense mutluyum şimdi onu mutlu ettiğim için:)) annelik garip bişiy yahu

Ağustos 06, 2010

talihsiz serüvenler dizisi

öyle melankolik öyle güzel ve öylesine keyifli bir filmdi ki izlediğim zaman hakkında hemen araştırma yapıp kitaplarını okumak istemiştim... bu kitap faslı epey sürse de sonunda sevgili ablam ve eşi bana çok güzel bi sürpriz yapıp doğum günü hediyesi olarak serisini almıştı çooook teşekkür ediyorum canlarım benim:)) ben tipik bi tembel olarak tabi ilk kitabı bile tam bitirmedim ama kendime bu mevsimi tüm sevmeme rağmen yarıda bıraktıklarımı -sadece kitap değil anladığınız üzere- tamamlama mevsimi ilan ediyorum. seri ile ilgili detaylı bilgiyi kitabları bitirince yazacağım şimdi biraz filmden bahsedeyim: jim carrey'nın harikalar yarattığı bir film daha tek kelimeyle performansı harikaydı ve beaudelaire öksüzleri hele hele sonny bilge clause ve mücit ablaları violet... sadece bu kadar mı merly streep de bi harikaydı hele hele mekanlar o uçurum kenarında ahşap ev izleyin okuyun çook keyif alacaksınız eminim.

Ağustos 05, 2010

tv ve zararları başlıklı yazım:))

şimdi yavuz kaan sebebiyle evdeyim büyük çoğunlukla ve bu tv programları beni daha da hissiz yapıyor sanırım
örneğin:
bir program var tv de ismine bakmadım bir adam çıkmış gözünde gözlük kafasında şapka görüntünün altında kocaman yazıyo : üvey kızını kaçırıp hamile bıraktı bebek doğdu birşey söyleyemiyorum ya kabus sanırım diyorum gerisi geliyor adamın karısı telefonla bağlanıp adamla yok eve para getirmedin yok kızımı aradım ulaşamadım diyo adam da pek pişkin aç mı kaldın diyo
ve son bomba sunucudan torununuzu görmeye gittiniz mi diyor kadına
ben terlee içinde ve çığırarak uyanamadım maalesef
bu olay 5 dakika bile sürmedi
2. olay ise zerrin özer ismi lazım değil bir programa konuk olmuş ona bakayımdedim orda oldu doğal olarak kerim tekinden bahsetti zerrin özer peşine karbeyazın görüntüleri girdi altta yazı zerrin özer kerim tekin için şimdi ağlıyor ...
yoruma ne gerek ne de sabır var sanırım
ve bu programlar öğleden sonrakilere göre en hafif programlar
bu programlar yapanlar bizi ne zannediyolar ve bu ne cüret aklım almıyor....    mart 2009

siyah süt

elif şafak okuyordum dün bitirdim kitabı sanki beynimden bir perde kalktı
sanırım anneliğe hazır olmayan her hatun okumalı bu kitabı ...
aslında anneliğe hazır olunur mu ya da ben ömrümün her hangi bir noktasında anne olmayı ister ya da daha doğrusu bunu hayal eder ya da hah evet şimdi der miydim bilemiyorum ama sonuç güzel...
netice önemli olan olacaksa eğer paldır küldür hiç birşey anlamadan olması daha iyi aslında kulak asmamak lazım çevreye yok şunu yap bunu ye! kafanız rahat tutun vesvese yasak sade...   ikibindokuzuncu belki daha da fazla şubat e.i.e

8.03

sanki sade gece radyasyon yayarmış gibi yanımdan ayırmadığım teli kapadım ki işe gitmeyeceğim için bi rahatlık var üstümde... sıcak yatağa uzandım camın dibinde bonaltıcı bir ağustos gecesi , kaan uyuyor şimdi ağlayarak ateşler içinde uyanmasın diye dua ediyorum... neyse konu bu değildi yıllarca pc ve net düşmanıydım ilk kez ve mecburen üniversitedeyken pc kullandım ve otoket kullanırken çok zorlandım genel pc bilgim zayıf olduğu için elbette... çok ilgimi çekmiyordu ama bu ay kendimdeki değişim ve gelişimi iyice gözlemledikçe de farkediyorum artık bilgi için kullanıyorum neti ve pcyi, uzak durma sebebim en başta etrafımdakilerin sadece msn ve oyun için kulanmasıydı neti , kızıyordum onlara bir kova kadını olarak garip takıntılarım var aslında tanıdığım kova burçlarında bu ve benzeri manasız inatlıklar hep var gerçi tek bize özgü bişey değildir ama biz yıllarca bu inadı sürdürüp bunu da ciddi teknik açıklamalarla süsleyebiliriz:)) ee ne oldu küstüm uzak durdum da ben mahrum kaldım işte yaşayarak öğrenilmiş bişiy daha gereksiz inat zarar verir bünyeye zihne hayal gücüne hele ki giresun gibi küçük bir yerde yaşıyorsan...

aşk...

Soğuktan eliniz ayağınız uyuşmuş bir halde eve geldiniz ve hemen sobanın yanına sokuldunuz. Isınmak için sobanın yanına sokulduğunuzandan itibaren, her geçen dakika sobadan biraz daha uzaklaşır ve en sonunda odanın, sobaya en uzak köşesine oturursunuz. İlk dakikada si...zi rahatlatan, huzur veren ateş; yavaş yavaş canınızı ...sıkmaya başlamıştır. Önce üstünüzdeki kazağı çıkarır, daha sonra evdekilerin bütün itirazına rağmen, pencereyi hafifçe aralamaya kalkarsın. Aşk da böyledir işte... İbrahim Tenekeci