Seyirdeyim öylece bişeyler oluyor ben sakince izliyorum. haftada bir biraz hayata karışıyorum önceden bu karışmanın daha çok olmasını isterdim artık istemiyorum. iyi böyle cidden yüzeyimde bıraktığım etkinin-fikrin çok çok üstünde iyiyim büyük bir insan topluluğuna oranla gayet iyi durumdayım ve hatta abartayım mükemmel hissediyorum. elbette bi mükemmeliyet söz konusu değil! bazen espri yaparken kendimi şeldın gibi hissediyorum sadece o ütülenmiş yüz ifadem ve bazingam eksik (burda gülünecekti).
Geçen cumartesi çavdarın toplantısını yaptık sarman k.k ( ''hey kaptan bizim kaptan'' diyesim geliyor her klüp dediğimde) ekibimizin büyük çoğunluğuyla. benim açımdan cidden keyifli bir toplantıydı doğrusu kitaptan öte beni etkileyen Sallinger'ın biyografisiydi (http://www.pandora.com.tr/urun/uzuntu-muz-kabugu-ve-j-d-salinger/232909) .Cuma gecesi erkenden yatağıma yattım gece lambamı yaktım kitabımı elime aldım. Okuma tarihimdeki bir gecede en uzun okumamın üçüncüsünü yaptım (ilki kinyas ve kayra ikinci de mişima okumamdı). Bu seferki bi roman değildi bir biyografiydi tek fark buydu. sanırım biyografi okumalarını sürdüreceğim ansiklopedi okumalarım geldi aklıma sanırım oradan kalma bi sevda bu da. Bir gecede 200 sayfayı kitabı elimden neredeyse hiç bırakmadan okudum, bu insanlık için değil ama benim için büyük bir şey, 30. sayfayı görmeden ya kitap yüzümü monte olmuş şekilde ya da ışığı kapatır uyurum yani normali budur gece okumasının :) Sanırım biyografi bir nevi özel hayata dikiz olduğu için cezbedici geliyor bana, her ne kadar canınız cehenneme bana ne hayatınızdan tavrı yüzüme oturmuş olsa da bende merak ederim elbet insanların neler yaptığını ama biraz farklı tabi bendeki merak bi kere şahıs ölmüş olmalı ne bileyim bir dostoyevski olmalı evet bunu bir kriter yapabilirim kendime bir dostoyevski olmak afili bir cümle oldu. Sürekli midnight in paris havasında yaşadığımı filmi izlemeden önce fark etmiş miydim doğrusu öncesinde bu konuyu düşünmüş müydüm hatırlayamadım şimdi. Neyse bu yazının asıl amacına dönmeliyim artık, üzüntü ve mu kabuğu diyordum; sallinger hakkındaki bilgim ilk gönülçelen okumam ve beğenmememle ve bir de yükseltin tavan kirişini ustalar-seymour bir giriş'i okuyup bayılmamla sınırlıydı. Bu sınırın içine de şöyle girmiştim; biraz teomandan biraz bundan bir on yıl önce yakın bir arkadaşımdan almış olduğum edebiyat kursundan işte ucundan bucağından meraklanmıştım Sallinger' a gizem ilgi uyandırır ya hep öyle birşey sonra iki kitabını okuyup rafa kaldırdım ta ki kitap klübünde çavdarı tekrar okuyacağımızı öğreninceye kadar buraya bir nokta koymalıyım. kitabı sipariş verirken biyografi ilgimi çekti kitap çerez gibi zaten üç günde biter bari biyografiyi okurum demiştim çok isabetli bir kararmış doğrusu kendimi tebrik ediyorum burdan:) Münzevi hayatı yaşadığı son otuz yıldan geriye doğru gittiğimizde içinde bulunduğu ikilemi sürekli sansasyonel bir yazar olarak her dakika toplumun önünde yaşamış biri Sallinger. Hem yazılarının yayınlanmasını istiyor hem maruz kaldığı sansürden ve de insanların yazdıklarından çıkardığı manadan rahatsız oluyor hem popülerite istiyor hem istemiyor. Sansürü anlarım ama yayınladığın kitap-öykü senden çıkmış oluyor bir noktada bu da dehanın verdiği çelişki midir bilmem olabilir. O da en son popüler dünyadan elini eteğini çekip bize hiçbirşey söylemeden otuz yılını geçiriyor ama sanmıyorum ki susuyor . Bize de gizemin cazibesi kalıyor aynı burçtaşı diğer bir efsane syd barett gibi. Her ne kadar çavdar tarlasında çocukların çok fazla abartıldığını düşünsem de sallinger benim kalbime çok sağlam yer etti okuduğum biyografi sayesinde.
Biyografiyi okumasam, çavdarı ikinci kez okur bir kaç yeri hatırlamadığımı farkeder geçerdim, düz bir dili vardı romanın, gerçi bu çeviriden de olabilir. maalesef bunu bilemiyorum. asıl dilinden orjinalinden okumadan kavrayabileceğim bişiy değil. ve bir üçüncü okumayı hakeder mi bu kitap bilmiyorum.
Bildiğim ne mi var, biyografiyi okuduğum gece sabaha kadar yazarla aramda kara kitap sonrası kabus-rüya arasında sürekli gidip gelen bi iremi seyrettiğim hayal alemi oluştu. buna bağ demeliyim holdenın deyimiyle okuduğum kitabın yazarına telefon açıp konuşma isteği. geçen gece ikinci kez rüyama girdi jerome-david-jerry ve yahut sallinger her ne demek isterseniz -ben jerome ya da j.d yi seçerim sanırım- ve bana tutmuş neden hemingwaya kızgın olduğunu ne kadar arkadaş olsalar da ona neden öfkeli olduğunu anlatıyordu. beynimde bunları kurgulayan ayrı ayrı biriktirdiğim yüzlerce bilginin iplerini ucuca ekleyip, bunu bana başkasının fikri-sözüymüş gibi sunan beynimin o güzel kısmıyla oturup konuşmak isterim sağlam bir kurgu kabiliyeti var çünkü bende bulunmadığını inatla iddia ettiğim bişey kurgu ama değil-değilmiş işte. j.d ikinci dünya savaşı dahil yaşadığı müddetçe ülkesinin girdiği tüm savaşlara katılmış bir subay, öğrendiğim üzere de ölümün hafızasında bu kadar derin izler açmasının en önemli sebebi de birebir ölümün içinde yaşaması, burda benim beynimin kurgu kanadı olayı burdan tutup hemingwayin savaşla barışık hallerinden ötürü aralarındaki sürtüşmeyi açıklamış bulunuyor. bunu sevdim cidden sevdim bu yaptığım fiili bişey olsa yaptıklarıma kılıf uyduruyorum derdim sanırım ama şimdi fikirlerim alt yapılarını uyduruyor kendimce kendimi çözümleyip kendimden manalar çıkarıp biraz kendimi şımartıyorum. sanırım artık hakediyorum şımarmayı.
Klüp toplantımızda değinmeyi unuttuğum bir nokta vardı kendime kızdım nasıl unutursun irem çok önemliydi nasıl diye. unutmayayım diye nerdeyse ip bağlayacaktım parmağıma ama unuttum oluyor böyle üzücü. kendimi kocaman bir lambaya benzettim toplantı sonrası ve bu beni çok mutlu etti, konuşmalar arası suskunluğun, sıkılmadan değil ''hımm cidden böyle düşünmemiştim'' tarzı bi tepki olduğunu umuyorum:))
unuttuğum ve çok mühim olduğuna inandığım şey şuydu; jerrynin holden kılığındayken ki ölü kardeş takıntısı, masumiyetini henüz kaybetmemiş çocuklara duyduğu hayranlık ve sevgiden ibaretmiş gibi duruyor. holden'ın tek amacı uçurumdan aşağı düşmesin diye çavdar tarlasında oynayan çocukları kollamak. benim derdim bunun altyapısını çözmek-çözmekti hayatını okuduğumda j.d.nin ablasıyla kendisi arasında çok fazla kardeşinin ölü doğduğunu öğrendim ve j.d de ciddi derecede ölüm tehlikesi yaşamış bir bebekmiş, annesiyle çok güçlü bir bağı var j.d.nin her yaptığına tam destek vermiş bir anne bu cidden çok büyük bir şans neyse j.d ölü kardeşler ilişkisini böylece çözmüş oldum kendimce. elbette şiirin manası şairin karnındadır o ayrı:))