Bedenim keşfe çıkılmış bir kara parçası...
Henüz dokuzyüzotuzsekiz haftalık melankolik bir genç...
Çocukça bir hevesle bass gitar çizmişim -hangi defterimin içinde kaldı yoksa anılarımın büyük bölümü gibi onları da çöpe mi attım bilemiyorum- saman sarısı bir kağıda o vakitler en sevdiğim sayfalardan birine . Çizimim yastığımın altında duruyor, havada ağır bir ilaç kokusu mide bulandırıcı bir hastane odası üç kişilik… Sağımda yaşlı kimsesiz yada sevensiz bir yaşlı hatun huysuzundan ve iç burkan cinsinden, sol tarafımdaki yatakta ölümünden yıllar sonra tesadüfen kim olduğunu öğrendiğim arkadaşımın annesi kelimesiz anlaştığımız insan… Havadar bir oda, sıcak ama bana kasvetli ve boğucu geliyor hala düşündükçe... Ortada yatmayı hiç ama hiç sevmem hem.
O yıl ve o ay; ikibin ve nisan... Hayatımda nisan ayına denk gelen o kadar çok şey varki anlam yüklemek istemiyorum nisana sadece kızım olsaydı adı nisan olurdu diyerek kapıyorum bu mevzuyu ama ikibin lanetli dediğim yılım , hayatımdaki en keskin yıl; bir ölü, bir yaralı -bu benim evet- bir aşk ilk olanından, kankayla ilk sigara içiş , öss ve üniversite hayatım… Şu gün şuraya birşeyler yazıyorsam en çok o yıldandır işte ordan kalmadır ama takılıp kalma değil! Hüznüm ordan kalmadır belki en çok… bu da değildi diyeceğim yok yok tekrar başlıyorum o zaman...
Henüz dokuzyüzotuzsekiz haftalık melankolik bir genç...
Çocukça bir hevesle bass gitar çizmişim -hangi defterimin içinde kaldı yoksa anılarımın büyük bölümü gibi onları da çöpe mi attım bilemiyorum- saman sarısı bir kağıda o vakitler en sevdiğim sayfalardan birine . Çizimim yastığımın altında duruyor, havada ağır bir ilaç kokusu mide bulandırıcı bir hastane odası üç kişilik… Sağımda yaşlı kimsesiz yada sevensiz bir yaşlı hatun huysuzundan ve iç burkan cinsinden, sol tarafımdaki yatakta ölümünden yıllar sonra tesadüfen kim olduğunu öğrendiğim arkadaşımın annesi kelimesiz anlaştığımız insan… Havadar bir oda, sıcak ama bana kasvetli ve boğucu geliyor hala düşündükçe... Ortada yatmayı hiç ama hiç sevmem hem.
O yıl ve o ay; ikibin ve nisan... Hayatımda nisan ayına denk gelen o kadar çok şey varki anlam yüklemek istemiyorum nisana sadece kızım olsaydı adı nisan olurdu diyerek kapıyorum bu mevzuyu ama ikibin lanetli dediğim yılım , hayatımdaki en keskin yıl; bir ölü, bir yaralı -bu benim evet- bir aşk ilk olanından, kankayla ilk sigara içiş , öss ve üniversite hayatım… Şu gün şuraya birşeyler yazıyorsam en çok o yıldandır işte ordan kalmadır ama takılıp kalma değil! Hüznüm ordan kalmadır belki en çok… bu da değildi diyeceğim yok yok tekrar başlıyorum o zaman...
Bedenim işgal altına alınmış, ustura darbeleriyle her yanı parçalanmış savunmasız yatıyorum ameliyat masasında bileklerimi bağladıklarını ve beyaz önlüğüne inat bir tüccarla sohbet ettiğimi anımsıyorum en son, yabancı yüzler etrafımda beyaz bir gözlük camından bakıyor gibiyim onlara… Ardından hatırladığım; ‘’su’’ diye yalvardığım saatler ve yarı baygın halde gözlerini yüzüme ve bedenime dikmiş ahmak ve meraklı yüzler. Arada kendime gelme çabalarımda yutkunurken canımı yakan birşey var boğazımda, bademciklerim mikrop tutmuş bırakmıyor içeri sanki, sanki bir kilo dondurmayı bi oturuşta yemişim nefes almak dahi istemiyorum boğazım sıcak kalınca iyi olacağım sanki. Boğaz enfeksiyonu falan değil elbet ameliyattan çıkmışım kocaman mavi antibiyotikler yutmuşum, ısı sabit mekan sabit hastalık yok... Burnumdan mideme uzanan bir hortummuş yutkunurken canımı yakan; bunu baş ucumda dönüp duran bana acıyan gözlerle bakan kuzenimden öğreniyorum...