Belli belirsiz bir özlemişlik; kollarımın arasında tuttuğum kavramaya çalıştığım sıkıca; bilinmeyene, tadılmamışa, yaşanmamışa...
güneşli olmalıdır; devre arası olmadan durmaksızın koşulan bir futbol maçı kadar zamanım bulut seviyesindeyken... arta kalan dörtbinikyüzotuz dakikam köpük köpük
Ve yanaklarımdaki tebessüme denk düşmelidir gözündeki ışık… bir parıltı geçer gözlerimden o an yalnız dışardan bakanın gördüğü
Görüş alanına girdiğim an, içinde kaybolduğum labirentin girişi gözlerin… Adımımı attığım an kaybolmaya mahkum olmadığım bir mekan artık…
Şu saniyeye dek duyduğum tüm sesleri kaydetmiş bir zihin sahip olduğum ve bana ait olan tek şey… Bulanık zihnime inat, buzları çözülsün diye ovuşturuyorum parmaklarımı, parmak uçlarımla yokluyorum etrafı, gözlerim bağlı körebe oynuyorum el yordamıyla şimdi, içerdeyim…
Ara ara rahat nefes almama izin verse de bir türlü kırılgan boynumu bırakmayan iki güçlü el hissi olurdu diyorum bu anı düşündüğümde boğazımda. Ayaklarımda da; insanların adını yanlış belleyip manasını kavrayamadan ezberledikleri ve her ezber gibi yaşarken unutulan sevgiden zincirler… Oysaki sakinim ve de bu hissiyattan olabildiğince uzağım…
Es geçilmiş tüm zamanların intikamını almalıyım diyorum sadece…