Sayfalarca susmak günlerce ağlamak istiyorum demiştim bir vakitler birine aslında dünya saatiyle çok da uzak bir zaman dilimi değil, belki otuz kırk bin saat kadar bir uzaklıkta şuanıma neyse işte bir dönemeçte durmuş bilmiş bilmiş konuşuyorum şimdi diyorum ki; yol üstü bir hana uğramışım bir süre, uğrak yeri bir dinlenme yeriymiş anladım ki… Farklı akıyor ama benim kara sularımda zaman, içimdeki hüznün bununla alakası yok elbet bir haftadır kendimi içine çektiğim girdap git gide büyüyor. Kendimden başlayarak affedeceğim ne çook insan biriktirmişim. Öyle çok kendi kendime konuşmuşum ki cümlelerim pörsümüş gibi geliyor ağzımdan çıkasıları da yok aslında, giyindiğim bir hüzün elbisesi sanki şimdi zaman, içim dışım acı sanki bir başlasam ağlamaya sayfalarca günlerce sürecek gibi dolu dizgin öyle… Boğazıma oturmuş bir yumru gibi yıllardır hayat bi türlü ne ileri ne geri gidiyor öylece duruyor ve beni de durduruyor nefes alırken zorluyor… Aynaya bakıyorum iki derin derinliğinde kaybolduğum iki mor halkalı göz – bi vakitler tam istediğim gibi- kızgınım bu surete fazlası ile ve bakmaktan başka yeteneği kalmamış iki göz; yıllar içinde kendi kendini iptal etmiş fazla kullanmışım özen göstermemişim kalbim gibi ruhum gibi boşlamışım onu da… Oysa ne çok severdim onun coştuğu kendini bıraktığı anları bazen yarım saat taşkın bir nehir olur akardı kalbimdeki zehri atardı ve yıllar sonra o da beni bıraktı yıllarca ne çok özlediğimi söyledim durdum hep beni duymazdan geldi durdu. Ruhsuz kaldığımı düşünüyordum artık vazgeçmiştim kendimden, birşey oldu işte bana şuan yani kaleme aldığım ondokuz gün öncesinin yazısını yazmaya beni yönlendiren tetikleyici bir sebep