Ekim 28, 2011

bu aralar nazan havasındayım dolmuşta ya da yürürken hep göç albümü kulağımda dilimde. elbette ki yağmurdan hareket halindeyken ben hep yağmur yağıyor ve sonbahar geçip gidiyor göç mevsimi ... aslında yazmak istediğim çok şey var ama hevesim yok yazmaya öylece zaman akarken izlemek istiyorum herşeyi bi kenarda bekleyip. yarın kitap klübü toplantımız var kitabıma dönmek istiyorum bir an önce ama aylardır geçiştirdiğim bir yazıyı yazmak istiyorum önce.
bu albümü kaset formatında almıştım yıllar evvel, satın aldığım ikinci bulutsuzluk albümüdür kendileri, ilki yol'du ve onu aldığım zaman henüz lisedeydim ve özgürlük emek ister'i dinlediğinde o vakitler can dostum olan şimdiki arkadaşım bunlar ne diyor farkında mısın irem demişti bana ben de evet ne olmuş demiştim. bu ayrı bir konu başlı başına ama bu değil anlatacağım. güneşimden kaç albümünü epey bir geç aldım -albüm piyasaya girdiğinde on yaşındaymışım doğal tabi geç tanışmam- anladığınız üzere yani albümün çıkışından epey bir zaman sonra ve sayamayacağım kadar da çok dinledim konu bu da değil aslında. albümün kapağı çook öncesinden hafızama kazınmıştı bunu anımsadım aylar evvel bi anda öylece gözümün önüne geldi o sarı kaset kapağı. babaannemlerde geçirdiğim hafta sonlarımdan birinde üst kat komşuları olan oyun arkadaşım elif ablamla vakit geçiriyorduk şuan hiçbir kelimesini hatırlamadığım uzun sohbetler eder, arka sokaklarda serserilik yapardık onla. binanın her katında dört daire vardı ve korkunç kötü çözümü olan dairelerdi bunlar o zaman bile farkettiğim bişiydi bu, yani inşaatla çizimle tasarımla hiç alakam yokken bile düşünün ne derece kötüydü. elif ablam diyordum kapıdan içeri girdiğimizde kocaman bi salona açılan küçücük holden geçmiştik yine, odanın bir köşesinde kocaman hoperlörleri olan büyükçe bir müzik seti vardı cam bölmeli bir dolabın içindeydi. ben o eve her girişimde önce kasetlere yönelirdim elbette. işte o günlerden birinde bana bu albümü göstermiş uzun uzun anlatmış şarkıları dinletmişti hatun bunu hatırladım yıllar sonra.

midnight in paris

woddy allen, parisin her hangi bi güzel köşesinden ya da birden bire owen wilsonın içinden fırlayıp dışarı çıkacak gibi bi izlenim bırakıyor filmi izlerken. uzun zamandır bu kadar çok keyif alarak bi film izlememiştim doğrusu. sinir bozucu bir dahi ancak böyle özetleyebilirim allenı. harika bi eleştirmen woddy allen, kelimeler az kalıyor doğrusu ve paris tek kelimeyle mükemmel. durup seyre dalıyorsunuz şehri sokakları... kurtü, morrisonı biraz daha yürüyünce marilyni, deani görsem sonra buz gibi bi şehirde dostoyevskiyi görsem uzaar gider bu liste. sol kulağım ezberlemeye çalıştığım bir ritme yaslanmış, gözlerim paris sokaklarında geziniyor, bacaklarımı kırıp kollarıma yaklaştırmışım on altımda var yokum biraz şımarık biraz utangaç. tüm derdim müzik:)