Eylül 29, 2010

sus

ben genellikle dile getirilmeyen şeylerin zaman içinde silidiğine inanıp birebir yaşamla sabitlemiş biri olarak son yazım olan ataleti yazdıktan sonra üstümden fırlatıp attım kitabımı bile bitirdim ne kadar iş varsa yaptım yapacağım birde dün nihayet gitar kursuna başladım mutluyum huzurluyum her gün ayrım saat antreman :)

Eylül 28, 2010

atalet momenti:)

tembellik baş gösterdi bende, bundan önce gerekiyorsa uyumaz projemi tamamlardım ama son bir aydır bi rahatlık var artık üstümde.gerçi benim için ehli keyiflik olan şey bir çoğunun normal tempolu çalışması ama her ne kadar içim el vermese de oğlumun kollarıma alıp uyumak daha cezbedici ve ben artık ikinciyi tercih ediyorum. bir statikçi olarak işimiz durgun gözüksede doğaya tepkili binaları dengelemek bu artık misyonum oldu ya benim herşeyim birbirini bütünlemeye başladı. sadece biraz daha çalışmam gerek işe dönüyorum şimdi bu kadar tembellik yeter:)

Eylül 27, 2010

akşam 6.5

yazıyı yayınladım tarih ve saat yanlış çıkıyor her seferinde ayarını bulamadım saat 6.5 ve dün yani pazar bir gün sonra olsa iş çıkışıma denk geliyo iyi olurdu aslında :) tabi benim aklıma hemen bir kaç filmden kesitler gedi ilki bugün aslında dündü bill murrayın çook keyifli oyunculuğuyla her gün ölüp ölüp dirildiği film yine izleyesim geldi şimdi:)
birde buraya yazarken geçenlerde tekrar izlediğim lütfen beni öldürme -emma thompson-'a aşık olabilirdim erkek olsam çok karizma bir hatun- o yazıyor adam da yaşıyor ya süperdi ve ürkütücü elbet...

söz sevdiğim hatunlardan açılmışken mad man joan favori hatunum 3 sezondur tabii ki:)

kayıp

karanlıkta ekrana bakarak sıhhi tesisat projesi çiziyordum işim bitti sadece mail atmam gerek şimdi bir an bir horlama sesi kulağıma geldi fazlasıyla konsantre olmuşum işime neyse ses sağ tarafımdan geldi bir an mekanın ters olduğunu ve sesin aslında sol kulağıma geldiğini fakettim karanlıkta oda seçilmiyor hemen buda ezberlenmiş bir algıydı sanırım çünkü o gürültücü ses hep sağımda olurdu bugün pc yer değiştirdi çünkü:) bir an hayal olduğunu sandım ki saat 4 de çok mümkün bir durum olsa gerek sonra toparlandım neyse uyumam gerek sabah işe gidecem çünkü:) renkli rüyalar efenim

biri shakespeare le aynı gezegende yaşadığımızı hatırlamalı

iz

       birkaç jilet darbesiyle kesilen sağ kol yıllar sonra soru işaretleri dolu bir konuşmanın merkezine oturuyor, ''gençtim diye başlama gerekiyordu(yaşar k.)'' sanırım o konuşmaya -ki öyleydim o zamanlar-  gecenin köründe zihin daha mı net sanki daha mı cüretkar cümleler kurduruyor bilinmez ama 'iz' kelimesi en sevdiklerimden bir diğeri ise 'yara' ki ikisi de beni en etkileyen ve tahrik kelimelerdir. şuan şu saatte coştum ki hemde nasıl:) şuam bi milyon tane yazı yazıp sonra yok canım bu kadarına da anlatmış olamam diyebilirim neyse ben susayım artık bu gecelik yeter
ve bu şarkı ne çok yaralar beni adı gibi kanatır insanı ''yara'' her dinleyişimde gözlerim dolar en azından -ve cimridir gözlerim zorlasan ağlamaz (özlem t)-


Kör noktalar vardır her aşkta
İnsan doğar ölmez o suçla
Orada o küçük çocukla kalan
Ağlar hayatın sonsuzluğuna

Kim tutar ki elini bir daha
İçini kanatan bir rüya olur bu yara
Bir masalın sonunda ölüme
Aşkını anlatan bir kadın olur bu defa

Hiç konuşmaz bazen gül susar
Yaprak titrer acıyla düş yanar
Orada o güzel uykuda hüzün
Büyür büyünün sonsuzluğuna

                k.iskender (sertabın sesinden elbet)

ters dönmüş soru işareti ömrüm

        ne ruhumun ne de bedenimin eşini bulamayışını kabullendim artık! aramak boşa çünkü, bazen böyle gecelerce değil gecelerde bazen işte bir kasvet oturuyor kalbime öyle ruh bunaltıcı cinsten değil patlayıp ölmem yani şimdi şu sebepten ama efkardan bir sigara yakasın gelir ya dumanına bakarken dağılır kafan öyle, uzağa dalar gidersin bi beş dakika... yanılmaktan yorulmak mı sadece yoksa sınırsızca sunup ta bitirilinceye kadar umarsızca harcanınca sevgim -ben öyle sonsuz severim sevince, her sabah yeniden başlarım besmeleyle sevmeye- içimde kanyon gibi bir boşluk oluşur oraya yuvarlanır gider vakti zamanında sevilen sanki hiç var olmamıştır gözden kaybolduğunda... severim elbet hiç ayırım yapmam ama bittiğinde o kadar vaktin boşunalığı yada nefrete dönüşmesi herşeyin garip bir ha'l almamı sağlıyor. artık bitmesi gerektiğini kabul edemeyen karşı tarafın -terkedilmedim bilemiyorum- boşuna öfkesi mi bu sol kulağımda çınlayan? gece gece söven kim bana artık sayısı çok arttı bilmiyorum sevmeyenlerimin:(
       nasıl anlatacağımı bilemediğim bir tane var sanırım o yaşanmamış kırıntılardan sadece bir düş

jamais vu

      tembel bir teneke olmak saatlerce boş boş gezinmek fazla uyumaktan şişmek istiyorum :) hatta böyle bir filmde başrolde uyuyarak en güzel uyuyan hatun seçilmek istiyorum... gecenin bu zifiri karanlık saatinde pcmin tamiri ve kaanın uyuması itibariyle -çalışmak için - başına geçtiğim bilgi saymakla yükümlü alet bana 'saydıklarımı karıştır ve yat diyor' saati ve ananın çenesini de kapat -mute düğmesi onda da olsa süper olur zira- uyu uyu uyu diyor. yanımda bir fincan kahve soğuyor, nescafe değil ki iğrenç artık tadı diğer ikisinden biri 3ü birarada azıcıkda şeker:( yakın zamanda bırakmam gereken; şeker, çook tüketiyorum çünkü çay aracılığıyla maalesef ki ona da bi el sallayacaz neyse soğuk kahve sıcağından kötüymüş, nescafe sevmem çünkü ben soğuğu mide bulandırıcı da oluyor içme kardeşim derseniz dersiniz deyin varın yazmama engel mi sanki devrik cümle kurmayacakmışım yok daha neler yok yok noktalama işareti koyacakmışım anlaşılmıyormuş çook güldüm anlayın diye yazmıyorum ki bana iyi geliyor sadece yazmak hep geldi ve ilelebet gelecek sıyırıyorum yazarken bir bakmışım hayal alemindeyim:) yazıya istediğim gibi müdahele edememek sinir birşey hımm bunu da çözdükten sonra en sevdiğim yazı karakteriyle devam edeyim şimdi keyfim yerine geldi işte ...
       bak ne yazacaktım seinfieldla başlayıp  malcolm in the middle ve daha sonra scrubs ve şimdi de how ı met your motherle devam eden benim en keyif aldığım komedi dizilerinin ortak noktasını elaine geçende tnt de rastladığım bir bölümde özetledi; harika bölümlerden biriydi 'jamais vu' üstüne bir bölümdü; jerry-george ve kramerli hayatının onların ikizleri kadar benzeyen ama tam zıt karakterleri olan insnalarla kanki oluyo elaine hatta yolda iki üçlünün karşılaştığı bir sahne vardı ki koptum:) kramerin zıt ikizi jerry'ye alışveriş yapıp getiriyo falan çok güzeldi neyse elaine diyor ki artık küçücük şeyler üstüne saatlerce konuşulmayan bir dünyam var... ben işte bunu seviyorum çünkü bende o küçük şeyleri irdelemeyi çoğu zaman saçma sapan ve delice de gelse takip etmeyi seviyorum hatta hayatta en keyif aldığım şey bunlar:)

oğlumm

beni koruyor daha bu yaşta canım benim hayatımda hiç korunma ihtiyacı duymadım elbet çünkü acziyet hissederdi bünye ve nefsim öfke dolardı ama bu çook farklı bu benim kanım benim emeğim ve beni savunuyor annem annem diyip sarılıyor bana daha ne diyeyim duymadım bile beni kızdıracak başka kelime sadece kaan

tatil

      lisedeyken siyer dersi hocam kuytun oğlu kuyttur muzo:) -peltekti elbet çok severdim ben konuşmasını- bayramların yozlaşmasından yani sadece tatil ve şehir dışı seyahat olarak anlaşılmasından yada oruç ayını uğurlamak için ilan edilen bayramı şeker diye bir sıfatla nitelendirmenin ahmaklığından dem vururken bende kafamla ve kalbimle onaylıyordum bir gün benim de ''o'' hal'e geleceğimi bilmiyordum  o zamanlar daha...
     kendimi eleştirmekte sınır sanımıyorum evet bunun faydasını görüyor muyum sanırım evet

Eylül 26, 2010

:)

ömrümün gümüş çivisinin çakıldığı an...
     bu cümle belki de uzun zamandır ilk defa beni sarsan bir cümle, bende tam olarak neler uyandırdığını kestiremiyorum doğrusu, aslında ifade edemiyorum sadece kelimelerle... sayıklar gibi tekrar ediyorum kazımak isteriz ya beynimize bir kelimeyi-cümleyi öyle işte...  hep yanımda kalsın istiyorum açıp açıp okuyayım içimdeki saklı kitaptan... biriktiriyorum kelimeleri yanyana beni anlatsınlar diye sanırım yada değil  ne bileyim.            ''bilmek!  bilmem ki ben'' yıllar evvel bu cümleyi yazdığımda sanırım ilkokuldan beri alışkanlık ettiğim üzere 'bilmiyorum' kelimesine sarılışımı özetliyordum kısaca:) gülüyorum ki ben kısa cümle kurmam ki özetleyeyim... uzatır uzatır anlanmaya çabalarken dinleyicimin zihninde soru işareti yığını arasında sesim kaybolur duyulmaz olurum sadece gözlerim ve ellerimle anlatmaya boğuşurum, ilgi dağılır bundan birşey çıkmaz derler yada baştan itibaren dinlemezler olsun varsın hiiç de mühim değil...anlaşılamamak can sıkıcı olabilirdi elbet ben buna alışmamış olsam ve de artık bundan keyif almaya başlamasam ama dikkate değer bulmayanla işim olmaz bu saatten sonra çünkü yakından bakıldığında mutlaka birşey vardır önemli olan gören gözle bakmak.
   ' bir kabusun ön camından fırlar gibi' diyor ya yine murat menteş aynen öyle uyandık dün akşam sirkelendik toparlandık aslında sadece uyandık sonsuz sandığımız dünya yaşamından, umarım gözler mühürlenmez ve kalpler de elbet yine

Eylül 25, 2010

iki kelime 4der harften

       bu iki kelime bana son bir-bir buçuk yıldır çok uzak geliyor.ilk defa değil elbet ara ara böyle hissettiğim dönemler oldu o iki kelimeye
       iki kelime ki birleşiminden oluştuğum daha doğrusu sonucu olduğum bir birleşim...
       kendimi korumaya aldığım bir dönemdeyim epeydir, onarmam için kendimi bunu yapmam gerek ama çook uzaklaşıyorum sanırım insanlardan bu da hissiz yapıyor beni yüzeysel bir yaklaşım içine giriyorum insanlara-tanıdıklarıma- karşı, buna da en başta bana en çok zarar verdiğini düşündüğüm insanlara uzaklaşarak yapıyorum dokunmak bile yok en uzağa atıyorum onları sanki yoklarmış gibi... şöyle bir sirkelenmek gerekiyor sanırım bir el ki en sevdiğim en ulu olanı sallıyor ya heey kör uyan diyor ya işte öyle bir akşam yine akşam yine akşam...

perfect day-lou reed




trainspotting diyince bu şarkıyı dinlemeden olmaz dedim
hala dinlemeyen şanssızlar varsa hemen dinleyin:)

zor...

     yazmak zor konuşmak ta şuan ve ilki daha cazip geliyor ... trainspottingde ewan mcgregora arkadaşı birşey söyle renton diye bağırıyordu o trajik sahnede o da donmuş ve uyuşmuş bir şekilde ona bakıyordu... bakıyorum bende bir gülüp bir konuşuyorum ama beynim uyuşuk dün akşamki migren atağından olsa gerek birde bu akşamki ve halen süren o kıyamet anından...kıyamet diyorum her ne kadar istemesem de önsezilerim bu yönde son bir saattir.uzun bir süre sürecek bir kasvet çökecek üstümüze -aileye- ben karamsar irem, polisiye-kriminal ve dedektiflik filmi manyağı irem olarak en kötü senaryoyu yazarım hemen. korkuyorum dilim varmıyor ve varmasın da sus irem sustum belki duymaz bizi elbet olacak bir gün ama şimdi değil kıymet bilmezken olanı en acıdır ya oturur da kalkmaz ya o yumru boğazından öyle işte... dilim varmıyor ki varmasın korkmaya başladım yazarken mümkünatı korkuttu beni çünkü mümkün her an ve her yönden sana bana ona dilim varmıyor canıma ama bu trajedi de ilk giden olmak istiyorum ben dayanamıyorum kabul edemiyorum bir türlü napayım

tüm öğleden sonra ağzımda sakız oldu bu şarkı:)


Güneş doğdu ruhuma
Sustum, umudumu gördüm onda
Birşey bilsem söyleyeceğim
Seni sevdiğimden başka


Aptallığın bile tam bana göre çocuksun sen de yok...
Bu mutluluktan ağlayacağım şimdi yok...
Ağlayacağım şimdi
Yapma


Bir sözüm bin yere gider en sonunda
Gözlerime bir bak yeter


Mutfakta çıplak ayak sesin huzur mu bu, mucize arzusu
Sonsuzdum ve mahvoldum
Güneşli gün yalanlarıyla avundu...
 burak'ın sesi ne iyi gelirdi bana özlemişim doğrusu ama mor ve ötesi diyince siinrlerim zıplıyor artık.

Eylül 24, 2010

merhaba

günaydınlar efendim güzel bir gün diliyorum hepimize...
maalesef ki iş yoğunluğumdan zaman ayıramamktayım yazmak için ama daha sağlam gelicem beynim işliyor artık tıkır tıkır yine eskisi gibi:) sevgiler...

Eylül 21, 2010

kör : rem
sağır : nrem
dilsiz : irem

gelincik - kardelen - yasemin

remnrem

        susmadım elbet ama o coşkun gözü kara -hemde kör edercesine- çıkışları yapamıyorum artık bunun sonucu mu tam olarak bilemiyorum ama migren canımı sıkıyor, boyun ağrılarımla bağlantılı olabilir elbet ataklar ama epey sık oluyor artık yada ben ismi kondu diye artık farkediyorum yoksa bu ataklar 3-4 yıldır var ben tınlamıyordum. kendime dair neyi umursadım ki bu zamana dek off az yere kızmıyorum kendime ya neyse şimdi şebomdan bir değirmenler iyi gelir ruhuma havalanır bulutlardan bana bakar... işe dönmem gerek. bugün epey çalıştım ne iyi geliyor bana çalışmak birde scrubs ve seinfield izlemek iyi geliyor bana:)

japon balıkçısı

Denizde bir bulutun öldürdüğü
Japon balıkçısı genç bir adamdı.
Dostlarından dinledim bu türküyü
Pasifik'te sapsarı bir akşamdı.
 
Balık tuttuk yiyen ölür.
Elimize değen ölür.
Bu gemi bir kara tabut,
lumbarından giren ölür.
Balık tuttuk yiyen ölür,
birden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
Balık tuttuk yiyen ölür.
Elimize değen ölür.
Tuzla, güneşle yıkanan
bu vefalı, bu çalışkan
elimize değen ölür.
Birden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
Elimize değen ölür...
Badem gözlüm, beni unut.
Bu gemi bir kara tabut,
lumbarından giren ölür.
Üstümüzden geçti bulut.
Badem gözlüm beni unut.
Boynuma sarılma, gülüm,
benden sana geçer ölüm.
Badem gözlüm beni unut.
Bu gemi bir kara tabut.
Badem gözlüm beni unut.
Çürük yumurtadan çürük,
benden yapacağın çocuk.
Bu gemi bir kara tabut.
Bu deniz bir ölü deniz.
İnsanlar ey, nerdesiniz?
                           Nerdesiniz?

müzik çalarımda denk geldim (şiire) şarkıya tabii burak bora kaydı değil maalesef unutmuşum bu adamı da...
unutmuşum  ne çok unutmuşum bakmamışım yada sadece o yana ve öylece kaybolup gitmiş hafızamdan...
keşke demem hiç sevmiyorum ama kendime kızmamı engellemiyor bu durum.'' Nazım'' ismi bile çok derin bir anlama denk gelir bende ki nazım hikmeti severim elbet ki sevilecek adamdır o az kalanından artık ve maalesef...

yok

     hayır sana cevap yazmayacağım bıktım artık herkesten özür diler gibi yaşamaktan ne hissediyorsam o eğerki tanıyorsan beni -ki bence en çok sen tanıyorsun artık beni- yazdıklarını dönüp okuduğunda ne dediğimi öfkelenmeden önce elbet anlarsın. sonsuza dek hayır açıklama yok artık sıkıldım hesap veriyor gibi yaşamaktan. anlaman gerek değiştim evet ama bu keyif verici bir durum öyle çok geri gitmişim ki artık tahammülüm yok zaman kaybına. ve vaktim yok diyorsam yoktur zorlama dostsak anlamalıyız yoksa yok

Eylül 20, 2010

kanatsan bile his yok...

   şuan keskin birşeyler hissetmek isterdim sanırım ısırılmadan vampir oldum komik evet ama sofradan doyum almadan kalkıyorum uzun yıllardır  insansı çoğu duyguyu yüzeysel yaşıyorum, sorun bir veya birkaç şey de değil olayları bir bütün olarak ele aldığımda donmuş hissediyorum kendimi bu benim savunma mekanizmam evet zarar görmeyeyim derken tümden kitlenmişim... kaana olan sevgimi bile taşkın bir şekilde yaşayamıyorum en gerçeği o ama yine de seyirciyim sanki hayatımı bana benzeyen biri oynuyor ben de gözlerinden içeri bakıyorum sanki john malkovich olmaktaki kendi beyninin içine giren malkovichim ama öyle heryerde irem yok ve iremce konuşulmuyor, çünkü hiçbir zaman ben merkeze koymadım kendimi kendi hayatımda konulmak ta istemedim  ama yapmalıymışım sanırım... epey olmuş bu hale geleli ben çünkü miladını hatırlamıyorum ben ki hafızasıyla övünen irem, ben ki dikkatiyle böbürlenen irem, herkese alaylı bir üsttenlikle yaklaşır ve zekamla övünürdüm doğrucu davuttum ya hep çok bilirdim şimdi bağıra bağıra ağlamak istiyorum ama yaş yok sadece kupkuru bir hissislik kalbimde

iyimser bir gül

uyandım seni düşündüm
birden bire duvar birden bire gece yarısı
uyandım seni düşündüm hadi yar
ay göğsümün ay göğsümün sol yarısı.

su bulanınca
meydanlarda sesin, sesin, sesin yırtılınca
hiç dostun kalmayınca
sarsılmış bir ömrün basamaklarından
görüşmeye gel ne olur
iyimser bir gül olsun dudaklarında

dert etme iyiyim ben
ara sıra mahşer ara sıra yaşama hırsı
dert etme iyiyim hadi yar
ay hüznümün ay hüznümün tütün sarısı

kan bulaşınca
yangınlarda yüzün, yüzün, yüzün parlaşınca
saçların tutuşunca
zorlanmış bir hükmün tutanakların
görüşmeye gel ne olur
iyimser bir gül açsın yanaklarında


neden bilmiyorum geçen günki rüyamdan sonra-beyaz tüy- sabah bu şarkı vardı dilimde  o gece çook garipti ki aslında uzun zamandır rüya anımsamıyorum tamamıyla ve o geceden üç rüya kalmış hafızamda neyse kaç gündür yazı tasarlıyorum ama her zamanki gibi ben yine alakaya maydonoz yazmaya başladım:) bu şarkı en sevdiğim ahmet kaya şarkısıdır bir çoktur ama en çok da iyimser bir  güldür aslında sadece isminden dolayı bile sevebilirim bu şarkıyı her kelimesi içime işlemiştir ki pek severim bu adamı müzisyeni insanı... ve aklıma üniversitenin ilk yılı gelir hep ne ahmet kaya geceleri yapardık 5 hatun bir de ben tabii ben o zaman tutkun bir nirvana hayranı o zamandan belliymiş ne olacağım yani çorba oldu zevklerim:) 
hımm şarkının ismi demişken klasik de olsa en çook gül severim ve kırmızı ki en güzel kokanıdır bence çiçeklerin... çiçek ve kelebek tutkusu vardı ne safça ne güzeldi o zaman irem elma ağacıma çıkar küçük teybimi alır denizimi izlerdim:)) hep doğa iyi gelmiştir bana ve hep öyle kalacak ama ben karadenizim hep dalgalı sabahları sakin bi tek

nuh tufan

         Tufanın kabaran dalgaları cehennem alevlerinin yeryüzündeki izdüşümleridir... inananlar için her çağda bir Nuh'un gemisi  vardır... Her an tabiatın içinde ve uzayın derinliklerinde, mikro ve makro alemlerde nice tufanlar cereyan etmekte, olup bitmekte, fakat insanoğlu bunu değerlendirmeye bir türlü yanaşmamakta...

yorgun

       yorgun muyum belki evet ama uzun zamandır böyle keyifli vakit geçirmemiştim özgürlüğümü geri istiyormuşum sadece ben:)) anne olmakla bunu sonsuza dek kaybetmiş olduğumu düşünebilirsiniz ama şunu da anımsarsanız tamamen özgür olma gibi bir lüksümüz yok maalesef . keşke şu leylek mevzu gerçek olaydı da  kurtulmaya çalışmasaydık bağlardan ama ne gariptir ki bir yandan da bağ kurmayı tutkuyla isterken ben doğuştan kazandığımı sürekli koparma çabasındayım belki sadece sonradan edinileni seçme lüksüm olduğu için bu çabam.

Eylül 19, 2010

vedat...

sabah sabah vedat ah ne iyi gelir bana...
hemde kendi sesinden yalnızlığım kulağıma ses geldiği an kilitlendim bir saniye yola çivilendim sonra gülümsedim yola devam:)

...

ismini sevdiğim adam
şu vakitler çalışmam gerek ama kaç gündür aklımdasın ulaşamıyorum sana bir türlü uzak tutuyosun ya tüm evreni haklısın kendince elbet ama ben de o evrene dahil olmak istemiyorum istememekten de öte kötü hissediyorum kendimi...

Eylül 15, 2010

beyaz tüy

       bu evde ilk kez de uyumadım ama seni ilk kez gördüm rüyamda belki sadece isimdendir bilemiyorum... tek katlı eski cebeci evlerinden biri kendi içinde kaybolmuş gündüz karabasan görmüş gibi hayalet bir yüze bakıyorum öyle uzun uzun. sigara içmeye çıkıyorsun bense peşindeyim bu sefer ve artık. beraber olsun diyorum dar avluya çıkıyoruz.. hala gençsin hala güzel!

yıllar sonra

antalyadan sonra şimdi de ankaradayız ne çook özlemişim ama ne iyi geldi bana tatil dostlar oğlumla zorlayıcıda olsa -sağlık açısından- güzel günler geçti geçiyor yarın akşam dönüş detaylar cumaya:)))

Eylül 05, 2010

yol

        yol üstüne ilk yazan değilim elbet! gerçi artık yapılmayan ve yazılmayan birşey kaldı mı onu da pek bilmemekteyim sanki söylenecek yeni birşey yok gibi yolculuk öncesi telaşı var üstümde zor geçeceği belli ama ben severim zoru dinlenmek istiyorum inanıyorum ki oğluma ve bana iyi gelecek bu günler gerisi boş laf uyurum geçer yorgunluk ne olmuş ki:))

Eylül 04, 2010

değirmenler

her yazışımda ve okuyuşumda yazdıklarımı irem tasarla diyorum ama düzeltebiliyorsun ya istemediklerini o yüzden rahatım konuşma gibi değil beğenmezsen değiştirilebiliyorsun ne güzell. çalışmaya ara verdim çünkü teşekkür etmem gereken biri var elimden tahta boşa kayıp düştü bu sabah sonsuza dek hemde...
ama beni sirkeledi tutunmamı sağladı kendime, beni bana verdiği için minnettarım gözlerim görüyor şükür bir yıllık bir serüvenden çıktım 6 yıllık bir işkenceden kurtulmam bilmem kaç günü mü dünyanın 4 turunda mı oldu ama geçti ben anne irem sade irem kendine gelmiş iremim artık teşekkürler:)
konu başlığı değirmenler ortaçgil şebnem yorumuyla harikalar yaratmıştı her dinleyişimde bıkmak ne kelime daha da fazla haz alıyorum

Zaman düşer ellerimden yere
Oradan tahtaboşa
Saatler çalışır izinsiz hep bir sonraya,
Resimler sarı güneşsizlikten, duygular değişir

Dostlar dağılır dört bir yana, kendi yollarına
Ve sen ben, değirmenlere karşı bile bile birer yitik
Savaşçı,
Akarız dereler gibi denizlere, belki de en güzeli böyle...

Uçurma uçar sözlüğümden, geri gelmeyecek bir kuş
Yaşanmamış kırıntılar sadece bir düş
Zaman düşer ellerimden yere
Oradan tahtaboşa
Saatler çalışır izinsiz hep bir sonraya,

Ve sen ben, değirmenlere karşı bile bile birer yitik
Savaşçı,
Akarız dereler gibi denizlere, belki de en güzeli böyle...
sen ben, değirmenlere karşı bile bile birer yitik
Savaşçı,
Akarız dereler gibi denizlere, belki de en güzeli böyle... 


fazla söze hacet yok dedeciim söylemiş ama buda yitikhürdenizime söylediğim şarkılardan biriyalnızca ama en sevdiklerimden...

göç

          içime taşındığımdan beri hayattan ciddi keyif alıyorum, kendine yetmek cidden güzel bir duygu, epey matrak bi hatun oldum çıktım... Doğrusu uyanışımı böyle herkesin önünde yani yazarak çizerek anlatmak da şaşırtıyor beni yani açık bir insanım ama bu kadar da cümle aleme de anlatmam - yok anlatırım:)) evet yeni tanıştığım insana her haltı anlatıp bi 3 saat muhabbetten sonra hiç iletişim kurmamış biriyim, erkeklerle rahat konuşunca hemen harekete geçmeye  kalkıyolar. az bırakın daha diyorum bende mesafe hemen. neyse bu değildi konum yarın öğlen oğlumla ilk tatilimize gideceğiz Allah izin verirse, bir süre ara verebilirim yazmaya net sorun olabilir bilemiyorum gidince baKacam artık duruma göre çözüm üretirim gerçi. Heyecanlıyım sanırım, burdan uzaklaşmak öyle iyi gelecekki bana kendime ait zaman dilimi istiyorum ya hep kaanla da olsa sonuçta başka işim olmayacak kitabımı bitiririm - ki beni çook heyecanlandırıyor sanırım başucu kitabı yapabilirim aynı cümleyi tekrar tekrar okuduğunda hep farklı birşey yakalarsın ya öyle işte bu kitap birde çok keyifli zeka kokuyor en etkilendiğim şey:)) neyse ben ilave kat projemi hesaplayayım daha kat planı çizecem o hooo bir sürü işim var yaw ne güzell!! sadece sıraya koy ve tembellik etme irem!

farkediş

yanından yürümüş hatta koşa koşa geçip gitmişim hayatımın şimdi gülümüyorum acılara kedere öfkeye kine... kaşlarım bitişik gezmişim yıllarca çizgi çizgi olmuş yüzüm gözlerim dudağımın kenarına kibirli bir gülümseme oturmuş ama bıraktım hepsini o bir yılın içine hapsettim varsın kalsın kilitli sandığında okyanusu gördüğümde ona bırakacağım hepsini bağıra bağıra kurtulacağım hepsinden

Eylül 03, 2010

benimle oynar mısın

Su olsam, ateş olsam
Göklerdeki güneş olsam
Konuşmasam taş olsam
Yine de oynar mısın benimle
Susulsam, kusur olsam
Ağızdaki küfür olsam
Doğuştan esir olsam
Yine de oynar mısın benimle
Sayılmasam kaç olsam
Topraktaki güç olsam
Aptal gibi suç olsam
Yine de oynar mısın benimle
Benimle oynar mısın
Benimle oynar mısın


bu şarkıyı her dinlediğimde bi çocuk uçurtmasına oturup havalanıyor gökyüzüne :))

hicret

1.

damlara bakan penceresinden
liman görünürdü
ve kilise çanları
durmadan çalardı, bütün gün.
tren sesi duyulurdu yatağından
arada bir
ve geceleri.
bir de kız sevmeye başlamıştı
karşı apartımanda.
böyle olduğu halde
bu şehri bırakıp
başka şehre gitti.

2.

şimdi kavak ağaçları görünüyor,
penceresinden,
kanal boyunca.
gündüzleri yağmur yağıyor;
ay doğuyor geceleri
ve pazar kuruluyor, karşı meydanda.
onunsa daima;
yol mu, para mı, mektup mu;
bir düşündüğü var.

kankam

yaklaşık onbir yıllık  kankam ve canım dostum yaw o kadar yıl ilk defa unuttum-sadece 12 saat kadar- ama sen bana çook kızdın valla çook üzgünüm bi daha unutursam söversin iiiiki doğdun öpüyom. söz sana şarkı yazacağım bu günün affı için hani bono eşine yazdıydı ya :))

Eylül 02, 2010

odam evim bahçem mutfağım:)) hayal etmek güzel şey:))

dedesiyle kaanım:)

açlık

         ramazanla mı alakalı yoksa artık böyle mi besleneceğim bilemiyorum bu sene sağlık problemlerimden dolayı nerdeyse hiç oruç tutamadım ve bu düşünce beni ciddi manada yordu zaten kaandan ötürü epey bi ara vermiştim ama bu sene pek hevesli başlasam da sonunu getiremedim üzgünüm doğrusu... midem garip bi hal aldı kilo kaybı değil kaygım elbet ama olabildiğince az yiyorum ve yetiyor yani midem ağrımıyor açlıktan -ben genelde midem bulandığında anlarım kendimi aç bıraktığımı-
         bilmiyorum nedendir ama doyum hissimi kaybettim kaybedeli yemekle hiç aram yok doğrusu herşeyde olduğu gibi yemeği de istediğim için ve keyif alarak yapmak istiyorum belki de sadece mecbur olarak yapmak istemediğim için böyle hissediyorum. belki de utanıyorum o kadar sefalet içinde insan varken dolu dolu yemekten... sürekli kulp takma huyum annemden mi kaldı yoksa hep mi böyleydim bilmiyorum ama bildiğim birşey varsa şükürsüzlük herşeyi ardı sıra sürüklüyor ezip geçiyor güzel olan ne varsa ey insanlık unutma ki herşeyin elbet bi sonu var . İnsanın açlığı dışında herşeyin belki de, belki de değil şükür ediyorum ben şimdi bana sunulan herşey için teşekkürler rabbim...

bu kütle nasıl duruyor öööle havada anlamıyorum doğrusu:)

Eylül 01, 2010

mirza

bir kızım olsa belkide ismini mirza koyardım o kadar çok seviyorum ki ağızdan yanyana çıkışını bu harfleri ne müthiş bir ahenkle söyleniyor değil mi? yıllar evvel gerard depardieu'nun bir filmiydi yanlış hatırlamıyorsam ilk orda duymuştum ve film boyunca onun mirza deyişini çook sevmiştim:))