Eylül 26, 2010

:)

ömrümün gümüş çivisinin çakıldığı an...
     bu cümle belki de uzun zamandır ilk defa beni sarsan bir cümle, bende tam olarak neler uyandırdığını kestiremiyorum doğrusu, aslında ifade edemiyorum sadece kelimelerle... sayıklar gibi tekrar ediyorum kazımak isteriz ya beynimize bir kelimeyi-cümleyi öyle işte...  hep yanımda kalsın istiyorum açıp açıp okuyayım içimdeki saklı kitaptan... biriktiriyorum kelimeleri yanyana beni anlatsınlar diye sanırım yada değil  ne bileyim.            ''bilmek!  bilmem ki ben'' yıllar evvel bu cümleyi yazdığımda sanırım ilkokuldan beri alışkanlık ettiğim üzere 'bilmiyorum' kelimesine sarılışımı özetliyordum kısaca:) gülüyorum ki ben kısa cümle kurmam ki özetleyeyim... uzatır uzatır anlanmaya çabalarken dinleyicimin zihninde soru işareti yığını arasında sesim kaybolur duyulmaz olurum sadece gözlerim ve ellerimle anlatmaya boğuşurum, ilgi dağılır bundan birşey çıkmaz derler yada baştan itibaren dinlemezler olsun varsın hiiç de mühim değil...anlaşılamamak can sıkıcı olabilirdi elbet ben buna alışmamış olsam ve de artık bundan keyif almaya başlamasam ama dikkate değer bulmayanla işim olmaz bu saatten sonra çünkü yakından bakıldığında mutlaka birşey vardır önemli olan gören gözle bakmak.
   ' bir kabusun ön camından fırlar gibi' diyor ya yine murat menteş aynen öyle uyandık dün akşam sirkelendik toparlandık aslında sadece uyandık sonsuz sandığımız dünya yaşamından, umarım gözler mühürlenmez ve kalpler de elbet yine