Ekim 04, 2010

ah bu ben

Artık kendini oluşturmuş en azından bu yolda epey yol kat etmiş insanlarla konuşmak ve yaşamak istiyorum. Güç gösterisi yapmaya çalışan koca ahmaklara küfür etmek geçiyor içimden. Dünyaya ve insanlığa hükmettiğini sanan küçük ahmaklara sadece güldüğümü söylemek istiyorum. İçimde dalgalanan öfke bebeğinin saçlarını okşayıp sakinleştiriyorum. Yazmak iyi geliyor öylece saçma da gelse dönüp okuduğumda, içimden söküp atıyorum hasta fikirleri böylece ne düşünüldüğü de hiç umurumda olmadı hayatım boyunca ben kendimi bilirim gerisi boş laf.
Kendimi bildim bileli öfkeli biriyim yada çabuk sinirlenen biriyim desem daha doğru olur özellikle cehalete ve ahmaklığa karşı… çoğunlukla zararını gördüm bu durumun elbette. Nasıl mı? fevriliğimden ötürü haklı iken haksız duruma düştüğüm çok oldu çünkü gözüm döndüğü an kendimi ifade edemiyorum kızgın bir boğa gibi öldürülmeden durdurulamıyorum burada yükselen burcum devreye giriyormuş sanırım:) her ne kadar inkar edip dursam da boğa etkisi ciddi derecede varmış şu zamanlarımdan önce yada sadece son bir yıl diyeyim, şimdi tekrar kovaya dönüyorum memnunum da bu halimden ama agresif halim hep baki kalacak. Bunun doğruluğunu tam bilemesem de bu benim tespitim yükseleni ve burcu zıt olan insanlar kendi içinde tutarsız ve sürekli kendiyle hesaplaşıyor yani benim açımdan en azından böyle. Aysel girel diyordu ya neden evinize kimseyi sokmuyorsunuz sorusuna ben tek başıma çok kalabalığım diye bende öyleyim yazar oynar konuşur sohbet ederim saatlerce kendimle:) çoğu zaman da uzun süreli iletişim kurmayı sevmem yada aklıma gelmiyor ihtiyaç duyduğumda üç beş dostum var onları ararım yeter ziyadesiyle… Dolmuşta iken sabahleyin yani işe gelmek için dolmuşa bindiğimde bunu düşündüm hep diyorum ya kedime ‘hadi kalk gidiyoruz irem’ diyen bir dostum olsun istedim şimdi oldu ama ben bunun hayal kısmını sevmişim sanırım yada sadece artık eski coşkum yok yada var da sadece sorumluluk ağır basıyor.
Önceden eskiyen eşyamı hemen atardım yensini almak isterdim hemen artık
-kulaklık hariç tabi müziği pürüzlü dinleyemem artık- onarmayı seviyorum aslında bu yaşam felsefem bile olabilir ‘onarmak’ ne güzel kelime…
Bu ay sarman kitap klübümüzün –isim harika üstad bu arada – ilk devir edişinin son kitabı katre-i matem. İsmi bile bam telimi titretiyor, içimde seri bıçak darbelerile yara açıyor. Lise de divan edebiyatı derslerini hep sevmişimdir alt yapının sağlamlığıyla kolay kavramanın verdiği rahatlıkla elbet… Harflerin ağızdan çıktığı anki ahenk bile yeterlidir ziyadesiyle üstadım, mısra sonu kafiyelere düşkün değildim hiçbir vakit ama hayatın her tarafını sarıp sarmalayacak bir ahenk gerek insanlığa…